Yeni Papa ve Kadınlar: Bir Bakış Açısı
Ashley McGuire’ın makalesi, Katolik Kilisesi’nin kadınlara bakış açısını ve bu bakış açısının günümüz toplumundaki tartışmalarla nasıl kesiştiğini ele alıyor. McGuire, önümüzdeki papanın erkek olacağına dair kesin beklentiyi vurgulayarak başlıyor ve bu durumun, özellikle de çağdaş Batı kültürünün kadın tanımı konusundaki zorlukları göz önüne alındığında, bazı kesimler tarafından "çağdışı" ve hatta "aşağılayıcı" olarak görülebileceğini belirtiyor.
Makalenin ana argümanı, Katolik Kilisesi’nin kadınlara yönelik yaklaşımının, modern dünyanın popüler söylemlerine taban tabana zıt olduğu yönünde. McGuire’a göre, kilise, kadının değerini ve rolünü, en başından beri "radikal bir şekilde aykırı" bir şekilde savunmuştur. İsa’nın kadınlarla olan etkileşimlerine, özellikle de iffetsiz bir kadınla olan uzun konuşmasına ve diriliş haberini duyurması için bir kadını seçmesine atıfta bulunarak, İsa’nın, kadınların sosyal olarak değersizleştirildiği bir dönemde kadınlara verdiği önemi vurguluyor. Hatta İsa’nın bir kadının rahminden dünyaya gelmiş olmasını ve onu cennetin kraliçesi yapmasını, kadınların önemine dair en önemli kanıt olarak sunuyor.
McGuire, kilisenin kadınların rolüne ilişkin öğretilerinin, günümüzde de "radikal bir şekilde aykırı" olmaya devam ettiğini savunuyor. Kilisenin, kadınların metalaştırıldığı, nesneleştirildiği ve sömürüldüğü bir kültüre karşı durduğunu iddia ediyor. Bu sömürü biçimleri arasında "promisküite ve fuhuş, insan ticareti, yapay üreme teknolojisi ve toksik üreme ilaçları, kürtaj ve taşıyıcı annelik" sayılıyor. Ayrıca, kilisenin "cinsiyet ideolojisine" karşı tavrını, kadınları bir kategori olarak silme potansiyeli taşıdığı ve kadınların temel haklarını tehdit ettiği gerekçesiyle savunuyor.
Makalenin önemli bir bölümü, kadınların rahiplik yapamaması konusundaki eleştirilere ayrılmış durumda. McGuire, Katolik Kilisesi’nin kadınları rahip olarak atamamasının, bazıları tarafından "cinsiyetçi" olarak etiketlenmesine yol açtığını kabul ediyor. Ancak, kendi deneyimlerine dayanarak, Katolik kadınların çoğunluğunun bu durumdan rahatsız olmadığını savunuyor. Katolik kadınların, rahipleri sevdiklerini ve rahip olmak istemediklerini belirtiyor. Katolik kadınların, "kısırlık acısı, evlilik sorunları, bağımlılık ve radikal bireysellikle tanımlanan bir kültürde mutlu aileler kurma zorluğu" gibi diğer kadınlarla aynı mücadeleleri yaşadıklarını vurguluyor. McGuire’a göre, kilise bu kadınlar için bir "topluluk ve sınırsız teselli kaynağı"dır. Katolik bir kadın olmak, "güç değil, sevgi, özveri ve arkadaşlık" anlamına gelir.
McGuire, Katolik Kilisesi’nin kadınlara bakış açısının "güç ve nüfuz" arayışından ziyade, başkalarına hizmet etme odaklı olduğunu iddia ediyor. Papa Aziz John Paul II’nin "kadınsı deha" olarak adlandırdığı şeyi vurgulayarak, kadınların dünyayı anlama ve insan ilişkilerini daha dürüst ve otantik hale getirme konusunda benzersiz bir yeteneğe sahip olduklarını savunuyor.
Makalenin son bölümünde, McGuire, çağdaş kültürün kadın tanımı konusundaki başarısızlığını eleştiriyor ve pornografik aktris Bonnie Blue gibi figürlerin "kadınların güçlenmesi" ile ilişkilendirilmesine karşı çıkıyor. Bunun yerine, Katolik Kilisesi’nin erkeklerin ve kadınların farklı ama eşit rollerini teşvik etmeye devam ettiğini ve bu rollerin Tanrı’nın işbirliği arzusunu yansıttığını vurguluyor. Bu farklılıkları anlamanın, kadınların kilisedeki ve dünyadaki rolünü yükseltmek için gerekli olduğunu belirtiyor. McGuire, yeni papanın bu "benzersiz Hristiyan ilkesini" savunma sorumluluğunu üstleneceğini umduğunu ifade ederek makaleyi sonlandırıyor.
Özetle, Ashley McGuire’ın makalesi, Katolik Kilisesi’nin kadınlara bakış açısını, modern kültürdeki tartışmalarla karşılaştırarak savunuyor. McGuire, kilisenin kadınların değerini ve rolünü savunma konusundaki uzun süredir devam eden taahhüdünü vurguluyor ve kilisenin öğretilerinin, günümüz toplumundaki bazı yaygın düşüncelere meydan okuduğunu savunuyor. Makale, Katolik kadınların çoğunluğunun kilisenin öğretilerinden memnun olduğunu ve kilisenin, kadınların karşılaştığı zorluklarla başa çıkmalarına yardımcı olan bir topluluk ve teselli kaynağı olduğunu iddia ediyor. Ayrıca, kilisenin kadınları nesneleştiren ve sömüren bir kültüre karşı durduğunu ve kadınların haklarını ve onurunu savunduğunu belirtiyor.