Livry-Gargan Cinayeti: Adalet Arayışı ve Tartışmalı Bir Yasa Maddesi
Livry-Gargan’da (Seine-Saint-Denis) işlenen vahşi bir cinayet, kurbanın ailesini derin bir yasa boğarken, tartışmalı bir yasa maddesi etrafında adalet arayışını da alevlendirdi. Geçtiğimiz 3 Şubat’ta, 27 yaşındaki François L., gündüz vakti işlek bir caddede, tanıklar tarafından filme alınan acımasız bir saldırı sonucu bıçaklanarak öldürüldü. Olayın üzerinden üç ay geçmesine rağmen, kız kardeşi Augustine, ailenin maruz kaldığını düşündüğü adaletsizlikle başa çıkmakta zorlanıyor ve öfkesi dinmiyor.
Augustine, şüphelinin sabıka kaydını gözler önüne seriyor: "Sofiane O., sorgusunda kendisinin de itiraf ettiği gibi, sesler duyuyordu. Bu durum 2011’de, fırıncısına birden fazla kesici aletle saldırdığında başladı. 2012’de ise fırın yöneticisine bu kez ateşli silahla saldırdı. Yine sesler duyduğunu iddia etti. Hastaneye yatırıldıktan sonra serbest bırakıldı. 2015’te Paris’te, Johann V. adında masum bir baba olan gence kurşun yağdırdı ve onu öldürdü. Yine, sesler duyduğunu bahane ederek adaletten kaçtı."
François’in katili olarak tutuklanan ve o zamandan beri psikiyatri kliniğinde tutulan Soufiane O., aslında 2015 yılında Paris’te bir cinayet işlemişti. Ancak, 2017’de olay anında akli dengesinin yerinde olmadığı gerekçesiyle cezai ehliyetsiz ilan edildiği için yargılanmamıştı. Bu karar, Ceza Kanunu’nun Augustine ve destekçisi Delphine Cendrine derneği tarafından kaldırılması istenen bir maddesine dayanıyordu. Augustine, "Bu yasa maddesi, dokunulmazlıkla cinayet işleme izni gibidir" diyor.
3 Şubat 2025 Pazartesi günü, üç yaşında bir çocuk babası olan François L.’nin yolu Soufiane O. ile kesiştiğinde, Soufiane O.’nun üzerinde bir bıçak ve bir de pala bulunuyordu. Augustine, "Bizim için, adalet yüzümüze tükürerek ‘Onlar hasta, ne yaptıklarını bilmiyorlar, öldürebilirler, ama yapabileceğimiz bir şey yok’ diyor gibi" şeklinde üzüntüsünü dile getiriyor.
Bu trajik olay, sadece bir ailenin yaşadığı acıyı değil, aynı zamanda toplumda tartışmaya açık olan bir hukuksal boşluğu da gözler önüne seriyor. Akli dengesi yerinde olmayan suçluların yargılanması ve cezalandırılması konusundaki mevcut yasal düzenlemeler, hem mağdur ailelerinin adalet beklentilerini karşılamakta yetersiz kalıyor hem de toplumun güvenliğini sağlama konusunda soru işaretleri yaratıyor.
Tartışmanın odağında, Ceza Kanunu’nun 122-1 maddesi bulunuyor. Bu madde, olay anında akli dengesi yerinde olmayan kişilerin cezai sorumluluğunun olmadığını belirtiyor. Bu durum, suç işleyen kişinin akıl hastalığı nedeniyle eylemlerinin sonuçlarını değerlendirme yeteneğinden yoksun olduğu durumlarda geçerli oluyor. Ancak, bu madde, bazı kesimler tarafından "cezasızlık" olarak algılanıyor ve mağdur ailelerinin adalet duygusunu zedeliyor.
Eleştiriler, akıl hastalığı olan kişilerin suç işlemesinin önlenmesi ve toplumun korunması için daha etkili önlemler alınması gerektiği yönünde yoğunlaşıyor. Mevcut sistemde, akıl hastalarının tedavi ve rehabilitasyon süreçlerinin yetersiz olduğu ve bu nedenle suç işleme risklerinin arttığı savunuluyor. Ayrıca, akıl hastalarının suç işlemesi durumunda, toplumun güvenliği için ne tür tedbirler alınması gerektiği konusunda da net bir yol haritası bulunmuyor.
Mağdur aileleri, akıl hastalığı olan kişilerin suç işlemesi durumunda dahi, bir yargılama sürecinin olması gerektiğini savunuyor. Yargılama, hem suçun işleniş şeklinin ortaya çıkarılmasına hem de mağdur ailelerinin yaşadığı acının anlaşılmasına yardımcı olabilir. Ayrıca, yargılama sonucunda, suçlunun toplum için oluşturduğu riskin değerlendirilmesi ve uygun tedavi ve rehabilitasyon programlarına yönlendirilmesi de mümkün olabilir.
Bu tür olayların önlenmesi için, akıl sağlığı hizmetlerine erişimin kolaylaştırılması ve akıl hastalığı olan kişilerin toplumla entegrasyonunu sağlayacak programların geliştirilmesi büyük önem taşıyor. Ayrıca, akıl hastalığı olan kişilerin suç işlemesi durumunda, hem mağdur haklarının korunması hem de toplumun güvenliğinin sağlanması için daha kapsamlı ve adil bir yasal çerçeve oluşturulması gerekiyor.
Livry-Gargan’daki cinayet, adalet arayışının yanı sıra, akıl sağlığı, suç, ceza ve toplum güvenliği arasındaki karmaşık ilişkiyi de bir kez daha gündeme getirdi. Bu trajik olay, ilgili tüm paydaşların bir araya gelerek, daha adil, etkili ve insancıl bir sistem oluşturmak için çaba göstermesi gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor.
Augustine’in feryadı, sadece kendi ailesinin yaşadığı acıyı değil, aynı zamanda benzer durumda olan tüm mağdur ailelerinin sesini temsil ediyor. Adalet arayışı, sadece bir cinayetin aydınlatılmasıyla sınırlı kalmayıp, aynı zamanda toplumun vicdanını da harekete geçiren bir mücadeleye dönüşüyor. Bu mücadele, hem yasal düzenlemelerin gözden geçirilmesini hem de akıl sağlığı hizmetlerinin iyileştirilmesini hedefliyor.