Covid Pandemisi: Siyasi Bir Başarısızlık Hikayesi mi?
Covid-19 pandemisi, dünya çapında milyonlarca insanın hayatını derinden etkiledi. Sağlık sistemleri çöktü, ekonomiler sarsıldı ve sosyal yaşam kökten değişti. Bu süreçte alınan kararlar, uygulanan politikalar ve bunların sonuçları, hala tartışma konusu olmaya devam ediyor. Princeton Üniversitesi’nden siyaset ve kamu yönetimi profesörü Frances Lee, meslektaşı Stephen Macedo ile birlikte yazdığı "Covid’in İzinde: Politikalarımız Bizi Nasıl Başarısızlığa Uğrattı" adlı kitapta, pandemiyi bir siyasi sistem testi olarak ele alıyor. Kitap, pandeminin başlangıcından itibaren yaşanan süreçte, bilgi üretimi ve yayılımından sorumlu olan kurumların (medya, bilim, üniversiteler) performansını mercek altına alıyor. Bu kurumlar, gerçeğe ne kadar bağlı kaldı, eleştiriye ne kadar açık davrandı, liberalizm ve bilimin temel ilkelerine ne kadar sadık kaldı? Pandemi sırasında yaşananlar hakkında makul bir diyalog kurabildik mi, kuramadıysak bunun nedenleri nelerdi?
Kitap, Covid-19 politikalarını doğrudan notlandırmaktan ziyade, bu politikaların etrafında dönen tartışmaların ve müzakerelerin kalitesine odaklanıyor. Lee’ye göre, pandeminin siyasi boyutunu anlamak, gelecekteki krizlere hazırlıklı olmak için hayati önem taşıyor. Pandemi sırasında hangi mekanizmaların aksadığını, hangi kararların yanlış olduğunu ve hangi kurumların yetersiz kaldığını anlamak, benzer durumların tekrar yaşanmasını önlemek için önemli bir adım olabilir.
"The Gray Area" adlı podcast programına konuk olan Lee, pandeminin siyasi dersleri üzerine önemli değerlendirmelerde bulunuyor.
Pandemi Sırasındaki Tartışmaların Niteliği
Lee’ye göre, Covid-19 pandemisi sırasında yaşanan tartışmalar, hızlı gelişen bir krizin etkisiyle sınırlı kaldı. Ancak, krizin başlangıcında alınan kararların, salgınlarla mücadele konusunda daha önce belirlenmiş olan geleneksel yaklaşımlardan ve uzman tavsiyelerinden önemli ölçüde saptığı ortaya çıktı. Dünya genelinde birçok ülke, önceden hazırlanmış pandemi planlarını bir kenara bırakarak, Wuhan ve İtalya’da uygulanan kilitlenme yöntemlerini örnek aldı. Ancak, bu uygulamaların bilimsel bir dayanağı yoktu. Yani, bu önlemlerin etkili olacağına dair yeterli kanıt bulunmuyordu.
Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) 2019’da yayınladığı bir raporda, maske kullanımı, sosyal mesafe, işyeri ve okul kapanışları gibi "farmasötik olmayan müdahalelerin" (NPI’ler) kanıt temeli "düşük kaliteli" olarak değerlendiriliyordu. Hatta, sınırların kapatılması, temaslı takibi ve karantina gibi bazı önlemlerin, solunum yoluyla yayılan bir pandemi durumunda kullanılmaması tavsiye ediliyordu. Ancak, Covid-19 pandemisi sırasında bu önlemler, bu tavsiyelere rağmen yaygın bir şekilde uygulandı.
Maliyet-Fayda Analizinin Önemi
Lee, pandemideki karar alma süreçlerini eleştirirken, özellikle maliyet-fayda analizinin eksikliğine vurgu yapıyor. Bir sağlık yetkilisinin (Deborah Birx) "Önlenebilir bir ölümün yaşanmasına tahammül edemem" şeklindeki ifadesini ele alan Lee, hayat kurtarmanın önemi yadsınamaz olsa da, politika yapıcıların kararlarının her iki tarafında da hayatların olduğunu hatırlatıyor.
Sağlık hizmetlerinin kısıtlanması, kanser tedavilerinin ertelenmesi, eğitimden mahrum kalınması gibi önlemlerin, gelecekteki yaşamlar üzerinde olumsuz etkileri olabileceğine dikkat çeken Lee, politika yapıcıların sadece bir tehdide odaklanmak yerine, farklı tehditleri de göz önünde bulundurması gerektiğini savunuyor. Maliyet-fayda analizinin, politika yapıcıların sorumluluk sahibi bir şekilde karar vermesini sağladığını belirtiyor.
Eleştiriye Tahammülsüzlük ve Uzmanların Sınırları
Lee, sağlık yetkililerinin eleştiriye ve şüpheciliğe karşı tahammülsüz davrandığını da ifade ediyor. Uzmanların kendi sınırlarının farkında olması gerektiğini, başarısızlık olasılığını kabul etmesi gerektiğini ve bu olasılığı karar alma süreçlerine dahil etmesi gerektiğini savunuyor. Toplumun tamamını etkileyen politikaların, sadece umutlara dayanarak değil, kanıtlara dayanarak oluşturulması gerektiğini vurguluyor.
"Asil Yalanlar" ve Güvenin Kaybı
Lee, pandemideki "asil yalanlar" olarak adlandırılan söylemlerin, bilim kurumlarına olan güveni zedelediğini belirtiyor. Özellikle, aşıların bulaşmayı engelleyeceği yönündeki iddiaların, bilimsel bir dayanağı olmadığını ve bu durumun, aşılanmanın yaygınlaşmasıyla birlikte ortaya çıktığını ifade ediyor.
Eğer böyle bir durumda karar verme pozisyonunda olsaydı, kamuoyunu yanıltmanın ve binlerce hayat kurtarmanın mümkün olduğu bir durumda, Lee, öncelikle bu önlemlerin işe yarayacağına dair kanıt arardı. Belirsizliği kabul etmenin ve uzmanlığın sınırlarının farkında olmanın önemini vurguluyor. Aksi takdirde, gelecekteki itibarın, yetersiz ve etkisiz önlemler uğruna feda edilebileceğine dikkat çekiyor.
Kurumsal Başarısızlıklar ve Siyasi Manipülasyon
Lee, pandemideki başarısızlıklarda, diğer "gerçek arayışında olan" kurumların da rolü olduğunu belirtiyor. Akademisyenlerin ve gazetecilerin, politika yapıcıları sorgulaması, eleştirel düşüncenin askıya alınmaması gerektiğini savunuyor. Bu kurumsal başarısızlıklar, hükümet yetkililerinin ve sağlık yetkililerinin hesap verebilirliğini azaltmış durumda.
Lee, bilimin siyasi soruları çözebileceği yanılgısının da kırılması gerektiğini ifade ediyor. Politikacıların "bilimi takip ediyoruz" söyleminin, sorumlu bir yaklaşım olmadığını ve politika yapımında her zaman farklı değerlerin ve çıkarların olduğunu belirtiyor. Politikaların, kazananları ve kaybedenleri olduğunu, bu durumun açıkça görülmesi ve mümkün olduğunca çok kazanan yaratmaya çalışılması gerektiğini vurguluyor.
Pandeminin En Önemli Dersleri
Lee’ye göre, pandeminin en önemli dersleri arasında belirsizliğin kabul edilmesi, öğrenmeye devam etme isteği ve ahlaki düşmanlığa karşı direnç yer alıyor. Farklı görüşlere sahip insanları dinlemenin, onların söylediklerini değerlendirmenin ve "kötü insanlar" olarak görülenlerden bile öğrenilecek bir şeyler olabileceğini kabul etmenin önemi büyük.
Pandemide, toplumun kendi içinde bölündüğünü, Demokratların Cumhuriyetçileri, Cumhuriyetçilerin Demokratları suçladığını gördük. Bu bölünmelerin temelinde, krizi kontrol altına alacak teknolojinin olmaması yatıyordu. İnsan olarak kırılganlıklarımızı kabul etmenin zor olduğunu, ancak kötü şeylerin sorumluluğunu sevilmeyen kişilere yüklemenin daha kolay olduğunu belirtiyor.
Sonuç olarak, Lee, Covid-19 pandemisinin sadece bir sağlık krizi olmadığını, aynı zamanda siyasi bir başarısızlık hikayesi olduğunu savunuyor. Pandemi sırasında yaşanan hatalardan ders çıkararak, gelecekteki krizlere daha iyi hazırlanmak ve siyasi sistemin dayanıklılığını artırmak mümkün olabilir.