Hıristiyan Liderlerden İsrail’e Batı Şeria Desteği: Trump Döneminde Yeni Bir Dönem mi?
Tel Aviv, İsrail – Geçtiğimiz hafta, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki etkili bir Hıristiyan grubu, Yahudi halkının Batı Şeria olarak da bilinen Judea ve Samaria üzerindeki haklarını, İsrail’in "Tevrat’taki kalbi" olarak kamuoyuna duyurdu. Bu açıklama, Dallas’taki Ulusal Dini Yayıncılar Kongresi’nde, İsrail’in Hıristiyan Liderleri tarafından yapıldı. Açıklamanın, Donald Trump’a teslim edilmeden önce 3.000’den fazla dini lider tarafından imzalanması bekleniyor.
Bu adım, Trump’ın geçtiğimiz ay yaptığı, yönetiminin ilhak konusunda önümüzdeki haftalarda bir açıklama yapacağı yönündeki açıklamasıyla eş zamanlı geldi. Bu durum, İsrail’in bölgedeki egemenliğini genişletme çabalarına yeni bir ivme kazandırdı.
Oslo Anlaşmaları ve Bölgesel Bölünme
Clinton yönetimi döneminde imzalanan Oslo Anlaşmaları, Batı Şeria’yı üç bölgeye ayırmıştı: Filistin yönetiminin tam yetkili olduğu A Bölgesi, Filistin sivil yönetimi ve İsrail güvenlik kontrolünün olduğu B Bölgesi ve İsrail’in tam yetkili olduğu C Bölgesi. Bu anlaşmalar, uzun yıllar süren İsrail-Arap ve Filistin çatışmasında önemli bir dönüm noktası olmuştu.
Trump’ın Barış Planı ve Normalleşme Anlaşmaları
2020’de Trump’ın "Refah İçin Barış" adlı planı, İsrail’in Judea ve Samaria’nın bazı bölgelerini ilhak etmesini öngörüyordu. Ancak bu plan, Kudüs’ün dört Arap ülkesiyle ilişkilerini normalleştiren Abraham Anlaşmaları lehine rafa kaldırıldı. Bu durum, bölgedeki siyasi dengeleri önemli ölçüde değiştirmişti.
Hıristiyan Siyonizminin Yükselişi
Friends of Zion’un kurucusu Dr. Mike Evans, Fox News Digital’e verdiği demeçte, Evanjeliklerin Trump’a başkanlığı verdiğini ve bu nedenle Trump’ın, Tevrat’taki pozisyonlarını destekleyeceğini belirtti. Evans, Trump’ın Mike Huckabee’yi Kudüs Büyükelçisi olarak seçmesinin de bu desteğin bir göstergesi olduğunu ifade etti.
Açıklama, Yahudi halkının İsrail’in Tevrat’taki kalbi üzerindeki devredilemez hakkını teyit ediyor ve hem ABD’den hem de uluslararası toplumdan gelen, Yahudi halkını Judea ve Samaria’daki atalarının topraklarından vazgeçmeye zorlama çabalarını reddediyor.
Hıristiyan Liderlerin Görüşleri
Evans, Evanjeliklerin İsrail’i desteklemesinin nedenini, "ahlaki netliğe, iyiliğe karşı kötülüğe inanmaları ve Siyon’un dostları olmaları" olarak açıkladı. Evans’a göre, Evanjelikler Yahudilerin toprakları yüzünden değil, Yahudi oldukları için öldürüldüğünü görüyor.
Christians United for Israel’in kurucusu ve başkanı Pastor John Hagee, Evanjeliklerin "İbrahim, İshak ve Yakup’un Tanrısı’nın İsrail Oğulları’na verdiği sözü her zaman tutacağını bildiklerini" söyledi. Hagee, "Tevrat’ın baştan sona, tüm inananların İsrail’in ve halkının yanında yer almasını ve onları kutsamasını emreden Siyonist bir belge olduğunu" vurguladı. Hagee, yaklaşık yarım asırdır, İsrail’in toprağı işgal etmediğini, toprağın sahibinin İsrail olduğunu ve tapu senedinin Tevrat’ın sayfalarında kayıtlı olduğunu savunduğunu belirtti. Hagee’ye göre, toprak Tanrı tarafından Yahudi halkına sonsuza dek bahşedilmiştir.
Cumhuriyetçi Milletvekillerinin Desteği
Fox News Digital’in haberine göre, Temsilci Claudia Tenney liderliğindeki bazı Cumhuriyetçi milletvekilleri, başkanı Judea ve Samaria’yı İsrail toprakları olarak tanımaya çağırdı. Başkan’a yazdıkları mektupta, Kudüs’ün bölge üzerinde egemenlik uygulamasına destek verdiler ve bölgenin "ortak Yahudi-Hıristiyan mirasımızın kalbi" olduğunu belirttiler.
İsrail’den Destek ve Uyarılar
İsrail Meclis Başkanı Amir Ohana, 23 Şubat’ta Kudüs hükümetini Judea ve Samaria üzerinde egemenlik kurmaya çağırarak, bölge üzerinde tam kontrolün "kalıcı barışı sağlamanın tek yolu" olduğunu söyledi. Likud milletvekili Dan Illouz, Hamas’ın 7 Ekim 2023’teki katliamının, "herhangi bir geri çekilmenin, herhangi bir tavizin, bizi yok etmek isteyenlerle bir arada yaşama hayalinin sadece safdilce değil, aynı zamanda intihar olduğunu" kanıtladığını belirtti. Illouz, "Gazze’den çekildik ve karşılığında Hamas’ı ve halkımızın katledilmesini aldık. Judea ve Samaria başka bir terör devleti haline gelemez" şeklinde konuştu.
Oslo Anlaşmalarının Mimarlarından Uyarı
Eski bir İsrail milletvekili ve 1993 Oslo Anlaşmaları’nın mimarlarından Yossi Beilin, Judea ve Samaria’da egemenlik kurulmasının İsrail’in sonu olacağını söyledi. Beilin, "Eğer İsrail, Filistinlilerin çoğunluğunu kontrol eden bir Yahudi azınlık haline gelirse, ne Yahudi ne de demokratik olur. Bunun asla olabileceğine inanmıyorum, ancak bu [fikrin] dillendirilmesi bile yeterince kötü" dedi.
Beilin, İsrail’deki sağcıların Trump’ın ne isterlerse destekleyeceğine inandığını, ancak beş yıl önce Trump’ın iki devletli bir çözüm olabileceğini öne sürdüğünü ve bu nedenle durumun o kadar da net olmadığını belirtti.
Güvenlik Operasyonları ve Filistin Tepkisi
Geçtiğimiz ayın sonlarında Netanyahu, Tel Aviv yakınlarında üç otobüsün patlamasının ve diğer ikisinde bomba bulunmasının ardından, İsrail Savunma Kuvvetleri’ne (IDF) Judea ve Samaria’da "büyük" bir terörle mücadele operasyonu emri verdi.
Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas’ın Fatah fraksiyonunun sözcüsü Ahmed Fattouh, "Batı Şeria’daki bu vahşet ve sivillerin zorla yerlerinden edilmesi asla kendini savunma amaçlı değildi, daha ziyade sömürgeci bir genişleme planı ve bir etnik temizlik kampanyasıydı" dedi. Fattouh, Batı Şeria’yı ilhak etmenin kendilerini 1948’e geri götüreceğini ve gelecekteki herhangi bir istikrar veya barış umudunu yok edeceğini vurguladı. Fattouh, "Her aklı başında ses, iki devletli çözüm dışında bir yol olmadığını çok iyi anlıyor; aksi takdirde, sonsuz bir yıkıma yol açacaktır" şeklinde konuştu.
Yerleşim Konseyi’nden Destek
Judea ve Samaria’daki İsrail topluluklarını temsil eden şemsiye grup olan Yesha Konseyi’nin başkanı İsrail Ganz, Kudüs hükümetiyle birlikte egemenlik için çalışıyor. Ganz, "Bunun için bir kampanya başlattık, ancak ABD’nin desteği olmadan yapmayacağız" dedi. Ganz, Trump yönetimindeki birçok kişinin bölgeyi çok iyi bildiğini ve haklarına inandığını belirtti. Ganz’a göre, durumu istikrara kavuşturmak istiyorlarsa, Judea ve Samaria’da egemenlik sahibi olmaları gerekiyor.
Güvenlik Kaygıları ve Demografik Gerçekler
Eski bir IDF uluslararası sözcüsü ve şimdi Demokrasileri Savunma Vakfı’nda kıdemli araştırmacı olan Yarbay Jonathan Conricus (emekli), İsrail’in ülke GSYİH’sinin yaklaşık %80’ini üreten kıyı ovası boyunca hayatta kalmaya ve gelişmeye devam edebilmesi için Judea ve Samaria’daki yüksek arazilerin kontrolünü elinde tutması gerektiğini belirtti. Conricus’a göre, herhangi bir başka kuruluş, Filistinli veya başka türlü, bunu İsrail’in güvenliğini, temel altyapısını, Ben-Gurion Havaalanı dahil ve aynı zamanda nüfusunu tehdit etmenin bir yolu olarak kullanacaktır.
Conricus, bir diğer unsurun da, yaklaşık 500.000 İsraillinin şu anda Judea ve Samaria’da yaşıyor olması ve korunmaları gerektiği olduğunu açıkladı. Conricus’a göre, Judea ve Samaria ve Kudüs’teki gerginlikler 7 Ekim’den bu yana en yüksek seviyede. Conricus, neredeyse tüm Filistin şehirlerinde önemli terörist faaliyetler ve Filistin Yönetimi’nin kontrolü sağlamadaki zayıflığının devam ettiğini belirtti.
Tarihi Bağlar ve Hak İddiaları
Kudüs merkezli City of David Foundation’ın uluslararası ilişkiler direktörü Zeev Orenstein, Yahudi halkının İsrail topraklarıyla bin yıllık bağının, onlara Judea ve Samaria üzerinde doğuştan bir hak verdiğini söyledi. Orenstein, "Gerçek şu ki, bugün gezegende Yahudi halkından daha derin ve daha uzun süreli bir bağlantıya sahip başka bir halkın olması pek olası değil; burada yaşayanlar, atalarının binlerce yıl önce yaptığı gibi aynı Tanrı’ya tapmaya, aynı dili konuşmaya, aynı inancı uygulamaya, aynı festivalleri kutlamaya ve aynı taşların üzerinde yürümeye devam ediyor" şeklinde konuştu.
Bu açıklamalar ve gelişmeler, Batı Şeria’nın statüsü ve İsrail-Filistin çatışmasının geleceği konusunda yeni tartışmaları ve beklentileri beraberinde getirirken, ABD’nin ve uluslararası toplumun bu konudaki tutumu da yakından takip edilmeye devam ediyor. Trump’ın olası dönüşü ve bu konudaki politikaları, bölgedeki dengeleri yeniden şekillendirebilir.