Sevgili Okur,
Bugün, yeni adlandırma yasamızın yürürlüğe girmesinden önceki son gün. Bu yasa, evli çiftlerin artık her iki soyadını da taşıyabilmelerini ve bu soyadlarını çocuklarına aktarabilmelerini öngörüyor. Bu konuyu araştırmaya başladığımda, henüz yasa tasarısı üzerinde tartışmalar devam ediyordu. Sonra, Google’da gezinirken, 27 Aralık 2006 tarihli Stern dergisinde, isimlerinden tamamen kurtulmak isteyen insanlarla ilgili bir makaleye denk geldim. Makalenin konusu "İsim Hakkı", başlığı ise "Ficker Ailesi Tükeniyor"du. O anda, her şey bir anda önemsizleşti.
Makale, Andreas Ficker adında bir adamla yaptığı röportajı içeriyordu. Ficker, Güney Afrika’da bir pasaport kontrolünden geçerken yaşadığı bir olayı anlatıyordu. Görevli, kendisine pasaportunu geri verirken, "Şanslısınız ki ‘i’ harfi bir ‘u’ değil." demişti. Ficker’in tepkisi ise "Eh, ne olmuş yani?" şeklinde olmuştu. Ficker, o dönemde, ismiyle ilgili çok fazla sorun yaşamamıştı. Ancak, Stern dergisindeki makale, isminin, özellikle Güney Afrika gibi bazı ülkelerde, kendisine sorun çıkarabileceğini fark etmesini sağladı.
Ficker’in yaşadığı olay, isminin toplumdaki algısıyla ilgili bir farkındalık yarattı. İsmi, Almanca’da bir küfür anlamına geliyordu ve bu durum, onun hayatı boyunca çeşitli sıkıntılara yol açmıştı. Okulda alay konusu olmuş, iş görüşmelerinde ayrımcılığa uğramıştı. Hatta, bir keresinde bir kamu görevlisi ona pasaportunu vermekte tereddüt etmişti.
Ficker’in hikayesi, isminin sadece bir tanımlayıcıdan daha fazlası olduğunu gösteriyor. İsmi, kişiliğinin bir parçasıydı ve hayatı üzerinde önemli bir etki yaratmıştı. İsmiyle ilgili yaşadığı sorunlar, onun özgüvenini ve benlik saygısını zedelemişti.
Ficker’in hikayesi, aynı zamanda, toplumumuzda isim ve kimlik arasındaki karmaşık ilişkiyi de gözler önüne seriyor. İsimlerimiz, bizi başkalarından ayıran ve bize bir kimlik duygusu veren benzersiz işaretleyicilerdir. Ancak, isimlerimiz aynı zamanda, toplumdaki yerimizi ve başkaları tarafından nasıl algılandığımızı da şekillendiren sosyal yapılardır.
Yeni adlandırma yasası, isimlerimizin hayatımızdaki önemini kabul ederek, evli çiftlere ve çocuklarına daha fazla seçenek sunuyor. Bu yasa, bize, kendimizi nasıl tanımlamak istediğimiz konusunda daha fazla kontrol hakkı veriyor. Aynı zamanda, isimlerimizin, bizi sadece tanımlayan değil, aynı zamanda kim olduğumuzu şekillendiren güçlü sosyal faktörler olduğunu da hatırlatıyor.