VfB Stuttgart Teknik Direktörü Sebastian Hoeneß, internetteki nefret söylemi dalgası üzerine sosyal medya platformlarına karşı oldukça net bir duruş sergiledi. 42 yaşındaki deneyimli teknik adam, sosyal medyanın "kesinlikle karanlık tarafları" olduğunu vurguladı. Özellikle Ermedin Demirovic’e yönelik yapılan olumsuz yorumlar hakkında yöneltilen bir soru üzerine Hoeneß, "Burası sanki anonim bir alan ve hiçbir sınırı yok gibi" şeklinde konuştu.
Hoeneß’in açıklamaları, son dönemde futbolculara ve spor dünyasındaki diğer figürlere yönelik artan çevrimiçi taciz ve nefret söylemi konusundaki endişelerin bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Sosyal medya platformlarının yaygınlaşmasıyla birlikte, bu tür saldırıların sıklığı ve şiddeti de maalesef artış gösterdi. Futbolcular, performansları, özel hayatları veya siyasi görüşleri nedeniyle sürekli olarak eleştirilere maruz kalabiliyor, hatta tehditler alabiliyor.
Hoeneß, bazı insanların başkalarına nasıl saldırdığını "acımasız" ve "anlaşılmaz" olarak nitelendirdi. Bu tür davranışların kabul edilemez olduğunu ve spor camiasında hoşgörünün ve saygının hakim olması gerektiğini vurguladı. Özellikle anonim hesaplar üzerinden yapılan saldırıların, faillerin kimliklerini gizleyerek cezasız kalma hissiyatıyla daha da cesaretlendiği düşünülüyor. Bu durum, sosyal medya şirketlerinin ve yetkililerin nefret söylemiyle mücadele konusunda daha etkin önlemler alması gerektiği gerçeğini bir kez daha gözler önüne seriyor.
Ancak Hoeneß, oyuncularının bu tür durumlara karşı hazırlıklı olması gerektiğine de dikkat çekti. "Oyuncular yeterince olgun. Neye bulaştıklarını bilmeleri gerekiyor" ifadeleriyle, profesyonel futbolcuların sosyal medyanın potansiyel risklerinin farkında olması ve kendilerini koruyacak stratejiler geliştirmesi gerektiğini belirtti. Bu stratejiler arasında, yorumları kapatmak, belirli kelimeleri filtrelemek veya gerektiğinde yasal yollara başvurmak gibi seçenekler bulunabilir.
Hoeneß’in kendisi ise sosyal medyada aktif olarak yer almıyor. Kendi ifadesine göre, yorumları okumuyor ve sosyal medya platformlarında herhangi bir hesabı bulunmuyor. Bu durum, Hoeneß’in sosyal medyanın olumsuz etkilerinden korunma ve dikkatini tamamen futbol üzerine odaklama tercihi olarak yorumlanabilir. Birçok spor uzmanı ve psikolog da, sosyal medyanın sporcular üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak için bu tür yaklaşımları önermektedir.
Sosyal medyanın sporcular üzerindeki etkileri karmaşık ve çok yönlüdür. Bir yandan, taraftarlarla doğrudan iletişim kurma, sponsorluk anlaşmaları yapma ve kişisel markalarını geliştirme gibi fırsatlar sunarken, diğer yandan da sürekli eleştiri, taciz ve nefret söylemi gibi riskler barındırır. Özellikle genç futbolcular, sosyal medyanın yarattığı baskı altında performanslarını sergilemekte zorlanabilir ve psikolojik sorunlar yaşayabilir.
Bu nedenle, kulüplerin ve spor federasyonlarının, oyuncularını sosyal medyanın potansiyel risklerine karşı bilinçlendirme ve onlara destek sağlama konusunda önemli bir rolü bulunmaktadır. Oyunculara sosyal medya kullanımının etik ve yasal sınırları hakkında eğitimler verilmesi, gerektiğinde psikolojik danışmanlık hizmeti sunulması ve nefret söylemiyle mücadele konusunda farkındalık yaratılması gibi önlemler alınabilir.
Ayrıca, sosyal medya şirketlerinin de nefret söylemiyle mücadele konusunda daha aktif rol alması gerekmektedir. Platformlarında yer alan içerikleri daha sıkı denetlemeleri, nefret söylemi içeren paylaşımları hızlı bir şekilde kaldırmaları ve faillerin kimliklerini tespit ederek yetkililere bildirmeleri önemlidir. Yapay zeka ve makine öğrenimi teknolojilerinin kullanılması, nefret söylemini otomatik olarak tespit etme ve engelleme konusunda yardımcı olabilir.
Sonuç olarak, Sebastian Hoeneß’in sosyal medya konusundaki açıklamaları, spor dünyasında giderek artan bir endişenin ifadesidir. Sosyal medyanın sunduğu fırsatların yanı sıra, içerdiği risklerin de farkında olmak ve bu risklere karşı önlem almak, hem sporcuların hem de spor camiasının genel sağlığı için büyük önem taşımaktadır. Nefret söylemiyle mücadele, sadece sosyal medya şirketlerinin veya yetkililerin değil, tüm toplumun sorumluluğundadır. Her bireyin, çevrimiçi ve çevrimdışı ortamlarda saygılı ve hoşgörülü bir dil kullanmaya özen göstermesi, daha sağlıklı ve huzurlu bir toplum inşa etmemize katkı sağlayacaktır.