Washington Post’un Tartışmalı Black Lives Matter Plaza Kararını Savunması: Pratiklik mi, Teslimiyet mi?
Washington Post gazetesi yayın kurulu, Washington D.C. Belediye Başkanı Muriel Bowser’ın, Beyaz Saray yakınındaki ana caddeyi kaplayan devasa Black Lives Matter (BLM) sanat eserini kaldırma kararını savunarak tartışmalı bir duruş sergiledi. Bowser’ın bu hamlesi, birçok kişi tarafından Cumhuriyetçilerin BLM karşıtlığına boyun eğme olarak değerlendirilirken, yayın kurulu bunun akıllıca bir adım olduğunu ve Başkan Trump’ı yatıştıracağını savunuyor. Trump yönetimi, başkentin federal hükümetten bağımsızlığını tehdit ediyordu.
Yayın kurulu Cuma günü yaptığı açıklamada, eleştirmenlerin iddia ettiği gibi bunun bir korkaklık olmadığını, aksine D.C.’yi siyasi amaçlarla şehrin özerkliğini tehdit eden Cumhuriyetçilerden korumak için pratik bir girişim olduğunu belirtti.
Bu karar, George Floyd ve Breonna Taylor’ın polis tarafından öldürülmesi sonrası yaşanan kaotik protestoların ardından, 2020 yazında Trump’ın ilk döneminde 16. Cadde NW’nin üzerine dev sarı harflerle "Black Lives Matter" yazılması ve kavşağın "Black Lives Matter Plaza" olarak yeniden adlandırılmasının ardından geldi.
Washington Post’un yayın kurulunun başlığı "D.C., sokak sanatı olmadan da Black Lives Matter’a saygı gösterebilir" şeklindeydi.
Belediye Başkanı Bowser, bu haftanın başlarında plazanın öğrenciler ve sanatçılar tarafından yeniden tasarlanacağını ve şehirden bölge için yeni duvar resimleri oluşturmalarının istendiğini duyurdu. Bu durum, meydanda ve çevresinde protestolara yol açtı.
Bowser’ın çağrısı, Kongre’deki Cumhuriyetçilerin plazayı hedef almasıyla aynı zamana denk geldi. Temsilci Andrew Clyde (R-Ga.), H.R. 1774 sayılı bir yasa tasarısı sundu. Bu tasarı kabul edilirse, "Columbia Bölgesi Belediye Başkanı, Black Lives Matter olarak sembolik olarak belirlenen caddeden Black Lives Matter ifadesini kaldırmadığı sürece, Columbia Bölgesi’ne belirli paylaştırma fonları kesilecekti." Post’un yayın kurulu, federal hükümetin şehre yönelik bu tür saldırılarının, belediye başkanının bu daha küçük tavizleri vermesini gerektirdiğini savundu.
Yayın kurulu, "Ancak Bowser’ın anladığı – ve eleştirmenlerinin çoğunun kabul etmek istemediği – şey, Trump ve diğer Cumhuriyetçilerin şehre zarar vermesini engellemek için çok az güce sahip olduğudur. Şu anki en önemli görevi bu zararı en aza indirmektir" ifadelerini kullandı.
Yazıda ayrıca, Cumhuriyetçi milletvekillerinin plazaya o kadar karşı olduklarının kanıtı olarak Clyde’ın tasarısına özel olarak değinildi ve "şehri işleyişi için ihtiyaç duyduğu kaynaklardan mahrum bırakmaya istekli" oldukları belirtildi.
Yayın kurulu ayrıca Trump’ın son zamanlarda şehri "suç, grafiti ve evsiz kamplarından temizlemek" için devralma tehdidinde bulunduğunu da belirtti. Trump, geçen ay Air Force One’da gazetecilere yaptığı açıklamada, "Bence bunu güçlü bir şekilde, hukuk ve düzenle yürütmeliyiz, kesinlikle kusursuz ve güzel hale getirmeliyiz" dedi.
Yazıda, Bowser’ın BLM Plaza’dan vazgeçmesinin "işe yarıyor gibi göründüğü" eklendi. Devamında, "Post, bu hafta başkanın belediye başkanının personeliyle yapılan ‘yapıcı görüşmeler’ sayesinde tehdit ettiği başkanlık kararnamesinden vazgeçtiğini bildirdi. Bu, şehir için bir zaferdir" denildi.
Post, bu mücadelenin "savaşları akıllıca seçmek" ile ilgili olduğunu savundu ve şehrin sokak sanatına takılmak yerine "insanların günlük yaşamlarını etkileyen sorunlara odaklanması gerektiğini" savundu: suç oranını azaltmak, uygun fiyatlı konutlar inşa etmek ve canlı bir ekonomi yaratmak.
Analiz ve Değerlendirme
Washington Post’un bu duruşu, karmaşık bir siyasi denklemde pragmatik bir yaklaşımı temsil ediyor. Yayın kurulu, Bowser’ın kararının ahlaki açıdan sorgulanabilir olsa da, şehrin daha büyük zararlardan korunması adına gerekli bir taviz olduğunu savunuyor.
Ancak bu yaklaşım, birçok eleştirmen tarafından kabul görmüyor. Eleştirmenler, bu kararın Cumhuriyetçilerin baskısına boyun eğmek anlamına geldiğini ve BLM hareketinin sembolik önemini baltaladığını savunuyorlar. Ayrıca, bu tür tavizlerin gelecekteki taleplere kapı açabileceği ve şehrin özerkliğinin daha da zayıflamasına yol açabileceği endişesini taşıyorlar.
Yayın kurulunun argümanı, Trump yönetiminin D.C.’ye yönelik tehditlerinin ciddiyetine dayanıyor. Trump’ın, şehri devralma ve kaynaklarını kesme tehditleri, Bowser’ı bu tür bir uzlaşmaya zorlayan önemli bir faktör olarak görülüyor. Ancak eleştirmenler, bu tür tehditlere teslim olmanın, sadece daha fazla baskıyı teşvik edeceğini ve şehrin değerlerini savunma cesaretini baltalayacağını savunuyorlar.
Bu durum, siyasi strateji ve ahlaki duruş arasındaki karmaşık bir dengeyi ortaya koyuyor. Bowser’ın kararı ve Washington Post’un bu kararı savunması, özellikle siyasi kutuplaşmanın yoğun olduğu dönemlerde, liderlerin karşı karşıya kaldığı zorlukların bir yansıması olarak değerlendirilebilir.
Sonuç olarak, bu tartışma, siyasi pragmatizm ve ahlaki sorumluluk arasındaki sürekli gerilimi vurguluyor. Washington Post’un duruşu, D.C.’nin çıkarlarını koruma adına yapılan stratejik bir hamle olarak savunulabilirken, aynı zamanda BLM hareketine ve şehrin özerkliğine yönelik potansiyel bir taviz olarak da eleştirilebilir. Gelecekteki gelişmeler, bu kararın uzun vadeli etkilerini daha net bir şekilde ortaya koyacaktır.