François Truffaut’nun e-postaları olsaydı, taşlar gibi mutsuz olurdu. Bu konuda şüphe yok. François Truffaut, dünyaya mektuplar gönderiyordu. Durmuyordu. Kalın bir cilt, yönetmenlerle olan yazışmalarını bir araya getiriyor. İçine bir falcı merakıyla dalıyoruz. Çok önemli isimler var. İşte arkadaşlar, ustalar, büyükler. Yabancılar da unutulmamış (Rossellini, ona "İtalyan babam" diyordu; Arthur Penn, Fransız için planlanan Bonnie and Clyde’ı miras aldı). Hitchcock’u bir röportaj derlemesi fikrini kabul etmeye ikna etmek için ona şöyle dedi: "Birçok sinemacı sinemayı sever, ama siz filmi seversiniz." İlgili kişinin cevabı: "Mektubunuz beni ağlatıyor." Gerisi malum: Sinema Hitchcock’a Göre (Seghers), türünün modeli.
Bu sayfalar yaramazlık ve zekayla dolu. Herkes ondan bir şeyler istiyor. Patronun o olduğu görülüyor…
François Truffaut’nun film dünyasına olan tutkusu ve etkisi, ölümünün üzerinden geçen kırk yıla rağmen hala canlılığını koruyor. Onun mirası, sadece filmleriyle değil, aynı zamanda sinema sanatına olan derin anlayışı ve bu anlayışı aktarma biçimiyle de şekilleniyor. Mektupları, bu mirası anlamak için eşsiz bir pencere sunuyor. Bu yazışmalar, sadece kişisel düşüncelerini değil, aynı zamanda sinema tarihindeki önemli figürlerle olan ilişkilerini ve sinema sanatına dair vizyonunu da ortaya koyuyor.
Truffaut’nun mektupları, onun sadece bir yönetmen değil, aynı zamanda bir düşünür, bir yazar ve bir sinema aşığı olduğunu gösteriyor. Mektuplarında, filmlerinin yapım süreci, oyuncularla olan ilişkileri, sinema üzerine düşünceleri ve dönemin diğer yönetmenleriyle olan etkileşimleri gibi pek çok farklı konuya değiniyor. Bu mektuplar, onun sinemaya olan tutkusunu, detaylara verdiği önemi ve mükemmeliyetçiliğini gözler önüne seriyor.
Özellikle Hitchcock ile olan mektuplaşması, sinema tarihinin en önemli olaylarından biri olarak kabul ediliyor. Truffaut’nun Hitchcock’u bir röportaj derlemesi yapmaya ikna etme çabası, sinemaya olan saygısının ve Hitchcock’un sanatına duyduğu hayranlığın bir göstergesi. Truffaut’nun Hitchcock’a "Birçok sinemacı sinemayı sever, ama siz filmi seversiniz" demesi, Hitchcock’un sinemaya olan yaklaşımını en iyi şekilde özetleyen bir ifade. Hitchcock’un bu sözlere "Mektubunuz beni ağlatıyor" şeklinde cevap vermesi ise, Truffaut’nun ikna kabiliyetinin ve samimiyetinin bir kanıtı.
Sinema Hitchcock’a Göre adlı kitap, bu mektuplaşmanın bir sonucu olarak ortaya çıktı ve sinema tarihindeki en önemli eserlerden biri haline geldi. Bu kitap, Hitchcock’un sinema sanatına dair düşüncelerini, tekniklerini ve felsefesini detaylı bir şekilde anlatıyor. Truffaut’nun titizlikle hazırladığı sorular ve Hitchcock’un samimi cevapları, sinema öğrencileri ve sinema meraklıları için eşsiz bir kaynak oluşturuyor.
Truffaut’nun mektupları, sadece Hitchcock ile sınırlı değil. Rossellini, Arthur Penn gibi dönemin diğer önemli yönetmenleriyle olan yazışmaları da sinema tarihine ışık tutuyor. Rossellini’ye "İtalyan babam" demesi, onun Rossellini’ye duyduğu saygıyı ve Rossellini’nin sinemasına olan hayranlığını gösteriyor. Arthur Penn’e Bonnie and Clyde filmini emanet etmesi ise, onun genç yeteneklere olan güvenini ve risk alma cesaretini ortaya koyuyor.
Truffaut’nun mektupları, onun sadece bir yönetmen olarak değil, aynı zamanda bir entelektüel ve bir sanatçı olarak da ne kadar önemli bir figür olduğunu gösteriyor. Mektuplarında, sinema sanatının yanı sıra, edebiyat, felsefe ve diğer sanat dallarına dair düşüncelerini de paylaşıyor. Bu mektuplar, onun geniş bir kültürel birikime sahip olduğunu ve sanatın farklı alanlarına ilgi duyduğunu kanıtlıyor.
Truffaut’nun mektupları, onun sadece bir sanatçı olarak değil, aynı zamanda bir insan olarak da ne kadar etkileyici bir figür olduğunu gösteriyor. Mektuplarında, dostluk, aşk, ölüm gibi kişisel konulara da değiniyor. Bu mektuplar, onun duygusal zekasının, empati yeteneğinin ve insanlara olan sevgisinin bir göstergesi.
Truffaut’nun mektupları, onun mirasını anlamak için vazgeçilmez bir kaynak. Bu mektuplar, onun sinema sanatına olan tutkusunu, zekasını, yaramazlığını ve insanlığını gözler önüne seriyor. Truffaut’nun mektupları, sinema tarihinin en önemli belgelerinden biri olarak kabul ediliyor ve gelecek nesiller için ilham kaynağı olmaya devam ediyor. Onun mektuplarındaki samimiyet, zeka ve sinemaya olan tutku, okuyucuyu derinden etkiliyor ve Truffaut’nun dünyasına çekiyor. Bu yazışmalar, sinema tarihine ışık tutmanın yanı sıra, insan ilişkilerinin derinliğini ve sanatın gücünü de gözler önüne seriyor. Truffaut’nun mirası, sadece filmleriyle değil, aynı zamanda mektuplarıyla da yaşamaya devam ediyor.