Almanya’da Siyasi Gerilim: AfD’nin Aşırılıkçı İlan Edilmesi ve Uluslararası Tepkiler
Almanya iç istihbarat teşkilatı Federal Anayasayı Koruma Dairesi (BfV), Cuma günü ülkenin popüler partisi Almanya İçin Alternatif (AfD)’yi "aşırılıkçı" olarak sınıflandırdı. BfV, kararını açıklarken, "Değerlendirmemizin merkezinde, AfD’yi şekillendiren ve Almanya’daki nüfusun tüm kesimlerini değersizleştiren ve insan onurunu ihlal eden, etnik ve atalara dayalı bir halk kavramı yer almaktadır" ifadelerini kullandı. Bu kavramın, partinin genel göçmen ve Müslüman karşıtı duruşuna yansıdığı belirtildi.
AfD ise karara sert tepki göstererek, bunun "demokrasiye karşı bir darbe" olduğunu savundu ve kararın "açıkça siyasi güdümlü" olduğunu iddia etti. BfV bu iddiaları reddetti.
ABD de bu sınıflandırmaya eleştirel yaklaştı. Dışişleri Bakanı Marco Rubio, kararın "kılık değiştirmiş bir tiranlık" olduğunu iddia etti. Rubio, X üzerinden yaptığı paylaşımda, "Almanya, muhalefeti gözetlemek için casus teşkilatına yeni yetkiler verdi. Bu demokrasi değil, kılık değiştirmiş bir tiranlık. Gerçekten aşırılıkçı olan, son seçimde ikinci olan popüler AfD değil, AfD’nin karşı çıktığı kuruluşun ölümcül açık sınır göç politikalarıdır. Almanya rotayı tersine çevirmeli" ifadelerini kullandı.
Elon Musk da X üzerinden yaptığı bir paylaşımda, "Almanya’nın en popüler partisi olan merkez sağcı AfD’yi yasaklamak, demokrasiye karşı aşırı bir saldırı olur" görüşünü dile getirdi.
AfD liderleri Alice Weidel ve Tino Chrupalla, "AfD, demokrasiyi tehlikeye atan bu karalayıcı saldırılara karşı yasal yollara başvurmaya devam edecektir" açıklamasında bulundu. Seçimlerden önce Başkan Yardımcısı JD Vance’in Weidel ile görüştüğü ve Avrupa’da ifade özgürlüğünün saldırı altında olduğunu söylediği belirtildi.
Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın, Almanya’daki bir muhafazakar partinin zaferini kutladığı da haberde yer aldı.
BfV’nin "aşırılıkçı" olarak sınıflandırdığı diğer gruplar arasında neo-Nazi Ulusal Demokratik Parti (NDP), IŞİD ve diğer İslamcı gruplar ile aşırı solcu Marksist-Leninist Parti de bulunuyor. Bu sınıflandırma, istihbarat teşkilatına, Almanya’nın Şubat seçimlerinde ikinci gelerek parlamentoda rekor sayıda sandalye kazanan AfD’yi yakından gözetleme olanağı sağlıyor.
Almanya’nın istihbarat teşkilatı, Nazi ve Komünist rejimler altındaki geçmişi nedeniyle siyasi partileri gözetleme yeteneği konusunda diğer Avrupa ülkelerine göre daha yasal sınırlamalara sahip. Bu nedenle "aşırılıkçı" sınıflandırması gerekiyor. Bu sınıflandırma, istihbarat servisinin parti iletişimlerini de engellemesine olanak tanıyor.
"Aşırılıkçı" sınıflandırması, istihbarat teşkilatı tarafından hazırlanan 1.100 sayfalık bir raporun ve AfD’nin siyasi partinin aşırılıkçılığından şüphelenilen bir parti olarak BfV’nin önceki sınıflandırmasına meydan okuma davasını kaybetmesinin ardından geldi.
Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) lideri muhafazakar Friedrich Merz’in, seçimlerin ardından önümüzdeki hafta merkez sol Sosyal Demokratlarla koalisyon hükümetiyle başbakan olarak onaylanacağı belirtildi. Hem Merz hem de Sosyal Demokratlar, AfD ile hükümet kurmayı reddetti.
CDU’nun, Bavyera’daki kardeş partisi Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) ile birlikte, Almanya’nın uluslararası yayın kuruluşu Deutsche Welle’nin (DW) verilerine göre, Şubat ayındaki Almanya seçimlerini oyların %28,6’sını alarak kazandığı belirtildi. AfD ise oyların %20,8’ini almıştı. Öte yandan, görevden ayrılan Başbakan Olaf Scholz’un Sosyal Demokrat Partisi (SPD) oyların sadece %16,4’ünü alarak II. Dünya Savaşı’ndan bu yana en kötü sonucunu elde etti.
Bu olay, Almanya’da siyasi gerilimi tırmandırırken, uluslararası alanda da geniş yankı uyandırdı. Özellikle ABD’den gelen eleştiriler, Almanya’nın iç politikasına müdahale olarak yorumlanabilir. AfD’nin "aşırılıkçı" olarak sınıflandırılması, partinin faaliyetlerini kısıtlayacak ve gelecekteki seçimlerdeki performansını etkileyebilecek önemli bir gelişme olarak değerlendiriliyor. Ancak bu durumun, partinin destekçileri nezdinde daha da radikalleşmeye yol açabileceği ve siyasi kutuplaşmayı derinleştirebileceği de göz ardı edilmemeli. Almanya’nın bu hassas süreçte, hukukun üstünlüğüne ve demokratik ilkelere bağlı kalarak, ifade özgürlüğünü ve siyasi çoğulculuğu koruması büyük önem taşıyor.