Avrupa Birliği ve ABD Arasında Büyük Teknoloji Savaşı: Sansür Mü, Ticaret Savaşları mı?
Avrupa Birliği (AB), Facebook, Instagram ve X gibi sosyal medya devlerinin nefret söylemi ve çocuk istismarı materyalleri gibi yasa dışı içerikleri ortadan kaldırmak için daha fazlasını yapmasını istiyor. Ancak, Trump yönetimi bu konuda pek hevesli görünmüyor. Trump tarafından Federal İletişim Komisyonu’nun (FCC) başına atanan Cumhuriyetçi Brendon Carr, Mobil Dünya Kongresi’nde yaptığı konuşmada, içerik denetiminin Anayasa’da yer almadığını savundu.
Carr, AB’nin Dijital Hizmetler Yasası (DSA) ile oluşturulan kuralları bir tür sansür olarak nitelendirdi ve bu yeni denetim gerekliliklerinin "hem Amerika’daki ifade özgürlüğü geleneğimiz hem de bu teknoloji şirketlerinin çeşitli görüşlere olan bağlılıklarıyla bağdaşmadığını" söyledi. Bu açıklama, Carr’ın internet özgürlüğü konusundaki duruşunun bir devamı niteliğinde. Geçtiğimiz hafta teknoloji yöneticilerine bir mektup göndererek, yeni kuralları nasıl uygulamak istedikleri konusunda görüşlerini sormuştu. Mektupta, Trump’ın kuralları görmezden gelmeye karar vermeleri halinde kendilerini destekleyeceği açıkça belirtiliyordu. Carr, şirket yöneticilerine yazdığı mektupta, "Avrupa’da korumacı düzenlemeler yapma, ABD teknoloji şirketlerine farklı muamele uygulama arzusu varsa, Trump yönetimi ABD işletmelerinin çıkarlarını savunmak için sesini yükselteceğimizi açıkça belirtmiştir" ifadelerini kullanmıştı.
Trump’ın göreve gelmesinden bu yana, federal hükümet, Amerikan merkezli teknoloji şirketleri üzerindeki AB’nin devam eden incelemelerini eleştirmeye odaklandı. Bu şirketler de Trump’ın koruması için ona giderek daha fazla yanaşıyor. Geçtiğimiz ay, Temsilciler Meclisi Yargı Komitesi Başkanı Jim Jordan, AB’nin rekabetten sorumlu yetkilisi Teresa Ribera’dan DSA ve diğer düzenlemeleri nasıl uygulamayı planladığını açıklamasını istedi. Jordan, Avrupa Birliği’nin Büyük Teknoloji’yi dizginlemeye yönelik kurallarının nasıl uygulandığını ve bu kuralların ABD şirketlerini hedef alıyor gibi göründüğünü açıklamasını istedi. Ayrıca, Başkan Trump, yönetiminin Amerikan şirketlerinin Avrupa Birliği’ndeki tüketicilerle nasıl etkileşim kuracağını "dikte etmeye" çalışan her türlü kuralı inceleyeceğini belirten bir muhtıra imzaladı.
DSA da dahil olmak üzere bu düzenlemelerin bu yıl tamamen yürürlüğe girmesiyle birlikte, Büyük Teknoloji şimdiden Trump kalkanının arkasına saklanıyor. Geçtiğimiz ay, Meta’nın küresel ilişkilerden sorumlu yöneticisi Joel Kaplan, AB’de cezalara maruz kalmaya devam etmesi halinde Başkan Donald Trump’tan yardım istemekten "çekinmeyeceklerini" söyledi. Ayrıca, Büyük Teknoloji’ye yönelik devam eden baskıların "ayrımcı" bir eylem olduğunu iddia etti.
Büyük Teknoloji’nin "babacığa ağlamak" dışında deneyebileceği birkaç şey var. Bunlardan biri, kurallara uymak. Vahşi bir fikir, ama muhtemelen tüm bu cezaların azaltılmasına yardımcı olurdu. Ayrıca, şirketler AB’nin "sansür" istediğini düşünse bile, Meta ve Google’ın Vietnam hükümetinin anti-devlet içeriklerine baskı yapma taleplerine veya Türk hükümetinin talebi üzerine aynı şeyi yapması gibi, başka yerlerde sansürcü taleplere aktif olarak uymuyor değiller.
Deneyebilecekleri bir diğer şey de tekel olmayı bırakmak. Küresel iletişimin kolaylaştırıcıları olmak istiyorsanız, küresel yasalara uymak sorumluluğu da beraberinde gelir. Elbette, çalışmanın çok külfetli olduğunu düşündükleri bir bölgede faaliyet göstermemeyi seçebilirler, ancak bu önemli miktarda veri ve kârdan vazgeçmeyi gerektirir, bu yüzden açıkçası bunu yapmayacaklar. Ancak gerçek şu ki, bunlar sadece ABD’de kurulmuş uluslararası şirketler ve sadece "Amerikan değerlerine" gerçek bir bağlılıktan değil, kârlılıkları için en uygun olduğunda bayrağa sarılıyorlar.
Bu durum, Avrupa Birliği ile ABD arasındaki teknoloji şirketleri üzerindeki yetki ve kontrol mücadelesinin bir göstergesi. AB, dijital platformlarda yasa dışı içeriği kontrol altına almayı ve tüketici haklarını korumayı amaçlarken, ABD ise Amerikan şirketlerinin serbest ticaretini ve ifade özgürlüğünü savunuyor. Bu çatışma, uluslararası ticaretin ve dijital düzenlemenin geleceği için önemli sonuçlar doğurabilir. Şirketlerin bu karmaşık ortamda nasıl hareket edeceği ve hükümetlerin bu konuda nasıl bir tutum sergileyeceği, önümüzdeki dönemde yakından takip edilmesi gereken bir konu.