Kate Hudson Sahaya Çıkıyor: Netflix’in "Running Point" Dizisi Üzerine Bir İnceleme
Kate Hudson, uzun yıllar boyunca romantik komedi türünün vazgeçilmez isimlerinden biri oldu. Özellikle 2000’li yıllarda "How to Lose a Guy in 10 Days" (Bir Erkekte 10 Günde Nasıl Kaybedilir) ve "Almost Famous" (Neredeyse Ünlü) gibi yapımlarla adından sıkça söz ettirdi. Ancak son on yılda Hollywood tarafından hak ettiği değeri görmediği aşikar. Neyse ki Hudson, sinema ve televizyon dünyasına yavaş ama emin adımlarla geri döndü. Rian Johnson’ın "Knives Out" (Bıçaklar Çekildi) serisinin devam filmi olan "Glass Onion"daki (2022) yardımcı rolü de bu dönüşün bir işaretiydi.
Şimdi ise Netflix’in yeni dizisi "Running Point" ile başrolde karşımıza çıkıyor. Dizi, platformda yayında ve dört üzerinden üç yıldız almayı başarıyor. Hudson’ı yeniden ön planda görmek oldukça memnuniyet verici. Sarışın ve enerjik oyuncu, Mindy Kaling’in yapımcılığını üstlendiği ve eski bir parti kızının profesyonel basketbol takımının başına geçmesini konu alan bu komedi dizisi için mükemmel bir seçim olmuş.
"Running Point", NBA dünyasını ofis komedisiyle harmanlıyor. Ancak ofis komedisi unsurları o kadar ağır basıyor ki, basketbol bilgisine neredeyse hiç ihtiyaç duyulmuyor. Dizi, eğlenceli, hızlı ve esprili bir yapım. Oyuncu kadrosu da oldukça başarılı ve benzersiz bir atmosfere sahip. Derinlikten ve iddiadan uzak olması, büyük ölçüde diğer güçlü yönleriyle telafi ediliyor. Kaling’in diğer projeleri kadar anında klasikleşecek bir yapım olmasa da, çekiciliğiyle kendini izlettirmeyi başarıyor.
Dizi, Los Angeles Waves adlı profesyonel bir basketbol takımının sahibi olan bir ailenin kızı Isla Gordon’ı (Kate Hudson) merkeze alıyor. Bu takım, Los Angeles Lakers ve başkanı Jeanie Buss’a açık bir gönderme niteliğinde. Isla’nın erkek kardeşi Cam (Justin Theroux), rehabilitasyon merkezine gitmek zorunda kalınca, takımın başkanlığına Isla’yı getiriyor. Ancak Isla’nın tek deneyimi, takımın hayır işleri departmanında çalışmak. Bu durum, takımın genel menajeri olan diğer kardeşi Ness (Scott MacArthur) ve finans direktörü Sandy’yi (Drew Tarver) oldukça rahatsız ediyor. Ancak Isla’nın basketbola olan saf sevgisi, onu erkek egemen bir sektörde başarıya ulaştıracağına ve sönmeye yüz tutan takımın mirasını canlandıracağına inanılıyor.
Isla, imkansız gibi görünen bu görevde yalnız değil. Ekipte, genel müdürü ve en yakın arkadaşı Ali (Brenda Song), koç Jay (Jay Ellis) ve babasının ilişkilerinden doğan üvey kardeşi Jackie (Fabrizio Guido) ona yardımcı oluyor. Birlikte, oyuncuların sosyal medyada yaptıkları açıklamalardan, transfer dedikodularına ve özgüven sorunu yaşayan yeni oyunculara kadar Waves takımının üretebildiği her türlü sorunla başa çıkıyorlar. Bunu da eğlenceli atışmalar ve kusursuz saçlarla yapıyorlar.
Bu büyük ve karmaşık dizide birçok iyi unsur bulunuyor. Bunların en büyüğü ve en iyisi ise Kate Hudson. Hudson’ın havalı ve kaygısız tarzı, Isla karakteri için oldukça uygun. Isla, çoğu zaman neşeli ve güzel bir prenses olsa da, tehdit edildiğinde öfke patlamaları yaşayabilen bir karakter. Hudson, özellikle alaycı ve kendini "crackhead" olarak tanımlayan Cam rolündeki Justin Theroux ve her zamanki gibi en iyi arkadaş rolünde sahneleri sırtlayan Brenda Song gibi büyüleyici bir yardımcı oyuncu kadrosuyla çevrili. Brenda Song’un kendi yıldızının parlayacağı bir projeyi sabırsızlıkla bekliyorum. Profesyonel basketbol ofisi, özellikle dengesiz bir oyuncu (Chet Hanks) Waves takımının imajını zedelemeye başladığında, rahat ve düşük riskli sitcom komedisi için verimli bir zemin oluşturuyor. Burada bir de meta-anlatı var.
"Running Point" eğlenceli bir dizi, ancak ne yazık ki Mindy Kaling’in "The Office" ve "The Mindy Project" gibi anında bağımlılık yaratan ve klasikleşen ofis komedileri kadar iddialı değil. Dizinin her unsuru sanki sadece %85 kapasiteyle çalışıyor: Şakalar daha komik, karakterler daha sevimli, olay örgüsü daha büyük ve cesur olabilirdi. "Running Point", Kaling’in diğer streaming dizileri olan Netflix’in "Never Have I Ever" ve Max’in "The Secret Life of College Girls" dizilerinde fazlasıyla bulunan keskinlik ve bakış açısına sahip değil.
Dizide doğası gereği rahatsız edici veya kötü bir şey yok; sağlam bir B notu alacak bir yapım. Günümüzün streaming ekosisteminde, giderek artan bir şekilde vasat, tembel ve tamamen berbat televizyon yapımlarının üretildiği düşünüldüğünde, bu hiç de azımsanacak bir başarı değil. Ancak bu kadar güçlü bir geçmişi olan bir yapım için A notu bekliyordum. Ya da belki de üç sayılık bir atış beklemeliydim.