ABD’nin Avrupa Demokrasilerine Yönelik Tehditkar Saldırısı
Amerikan Başkan Yardımcısı J.D. Vance’in 14 Şubat’ta Münih’teki Avrupa Güvenlik Konferansı’nda gerçekleştirdiği şiddetli saldırı, artık bir şüpheye yer bırakmıyor: Vance’in NATO ittifakını karalama, Ukrayna’yı Rusya’nın insafına terk etme ve Vladimir Putin’i Volodymyr Zelensky’nin karşısına koyma girişimleri, aynı zamanda barışın ve Avrupa birliğinin Nazizm’e karşı zaferden bu yana dayandığı hukukun üstünlüğüne yönelik bir siyasi saldırıyla da örtüşmektedir. Vance, Avrupa’nın içindeki Rusya veya Çin tehdidinden daha fazla "kaygı duyduğunu" iddia ederek, şaşırtıcı bir şekilde ABD’yi yalnızca ekonomik ve jeostratejik değil, aynı zamanda siyasi ve ideolojik olarak da Avrupalıların yeni düşmanı olarak konumlandırmıştır.
İkiyüzlülüğün Ortaya Çıkarılması
Öncelikle Trump yönetiminin ikinci adamı Vance tarafından verilen bu demokrasi dersi karşısında hissedilen müthiş ikiyüzlülüğü gözler önüne sermek gerekir. Söz konusu yönetim, 6 Ocak 2021’de Amerikan demokrasisine karşı gerçekleştirilen gerçek bir darbe olan Kongre baskınına katılan 1.500’den fazla kişiyi affetmiştir. Ülkesindeki tüm karşı güçlere savaş açan bir üst düzey yöneticinin verdiği hoşgörü derslerinin ikiyüzlülüğüne işaret etmek gerekir. Ülkesinde yalakalık yapmayan medyaya yönelik bir avın sürdürüldüğü ve AP haber ajansından gazetecilerin Beyaz Saray tarafından boykot edildiği göz önüne alındığında, çoğulculuk dersleri de ikiyüzlülük kokmaktadır. Boykotun nedeni ise gazetecilerin, başkanın "Meksika Körfezi" olarak yeniden adlandırdığı su kütlesinden inatla "Körfez" olarak bahsetmeye devam etmeleridir.
İfade Özgürlüğü Maskesi Altındaki Tehlike
Vance’in Avrupa’nın ifade özgürlüğüne getirdiği kısıtlamalara yönelik iddialarının, aslında, arkadaşları milyarderlere ait ve karşıt görüşleri kışkırtarak, yalan haberler yayarak ve nefret söylemini teşvik ederek bilinçli tartışmaları engelleyen ve tam da demokrasiyi baltalayan medya şirketlerinin ekonomik modelini savunmayı maskelediğini görmezden gelmek mümkün değil. Vance’in sınır tanımayan "sözlü ifade özgürlüğü" kavramının altında, sosyal hakların, kadınların ve ayrımcılığa uğrayan diğer grupların haklarını savunan politikaların yerini güçlü olanın kanununa bırakmaya hevesli aşırı sağcı bir ideolojinin yattığını anlamamak mümkün değildir.
Sağ Popülizmin Teşviki
Vance, sürekli olarak "halkın" iradesini kurumlara, siyasetçilere, kanunlara ve bunları uygulamaktan sorumlu yargıçlara karşı çıkararak ve aşırı sağcıların Almanya’da iktidardan uzak tutulduğu güvenlik duvarını kaldırmaya çağırarak, Avrupa’da hukukun üstünlüğüne savaş açan milliyetçi, popülist ve otoriter oluşumları açıkça desteklemektedir. Ilımlı partilere yönelik aşağılamaları, hukukun üzerine kurulu Avrupa’yı zayıflatmak ve sözde özgürlüklerin savunulması bahanesiyle, güce dayalı kendi çıkarcı modelini dayatmak isteyen Trumpçı böl-yönet stratejisinin bir parçasıdır.
Avrupa’nın Uyanış Gerekliliği
Bu eşi benzeri görülmemiş saldırılar karşısında Avrupalılar, uyuşukluktan acilen uyanmalıdır. Tarihin trajedilerinden çıkarılan deneyimler, Avrupa’ya, ifade özgürlüğü gibi bireysel özgürlükleri, yalnızca iftira ve nefreti, şiddeti veya ayrımcılığı kışkırtmayı cezalandırarak sınırlandıran titiz bir uygulama bağışlamıştır. Liberal demokrasimizin teminatı olan bu model savunulmalıdır. Artık gerçeğin yüzüne bakmanın zamanı geldi: Trump’ın ABD’si artık Avrupa’da demokrasi için bir koruma değil, bir tehdittir. J.D. Vance’in Münih’teki konuşması, güvenlik şantajı ve siyasi baskıyı birleştirerek, Avrupalılar için yeni bir varoluşsal tehlike sinyalidir.